How to Get Away With Murder'ın tüm bölümlerini bitirip The Good Wife'a başladım. Bunlar hep hukuk dizileri ve how to get away with murder çok heyecanlıydı özellikle her bölümünde bir vukuat oluyordu, onu izledikten sonra The Good Wife çok da keyif vermiyor. Konusundan bahsetmek gerekirse How to Get Away With Murder'da Annalise Keating adında bir ceza hukuku profesörünün özel çalışma grubundaki birkaç öğrenci ile çözdüğü davalar ve başlarına gelen olaylar anlatılıyor ve 1. sezon özellikle tek bir cinayetin ekseninde geçiyordu, o tekniğin romanda veya filmde bir ismi var mıdır, varsa bu isim flashback midir bilmiyorum diyecektim ki madem burada yazıyorum bari araştırayım da bileyim dedim ve evet geriye dönüş tekniği, kronolojik akışın bozulmasına flashback deniyor bu dizide de sık sık kullanılan bir teknik, özellikle bu teknik diziyi çok sürükleyici kılmış diyebilirim. Hatta bu dizi bana başta bir avuç genç çocuğun maceralarını anlatan bir ergen dizisi gibi gelmişti sonra birkaç bölüm izleyince öyle olmadığını anladım ve gayet sevdim. Bana Erhan tavsiye etmişti kendisine buradan teşekkür ediyoruz:)
İşte Annalise ve onun gözde öğrencisi Wes.
Wes tatlı, iyi kalpli saf bir çocuk. Annalise da otoriter, sert görünümlü; biraz hırslı epey başarılı ve Wes ve diğerlerini hep koruyup kollayan hocaları.
Boş zamanlarımda kitap okumak yerine dizi izlediğim için sizin karşınıza da kitap incelemesi yerine böyle bir dizi incelemesiyle çıkıverdim, ben aslında genel olarak yine günlerimin nasıl geçtiğinden bahsedip oradan bir şekilde bir şeyler paylaşmaya çalışacaktım hani okuduğum kitapların değerlendirmesi veya gittiğim bir tiyatro hakkında yorumumu da yaptığım bir alışverişi de içeren bir gönderi olabilirdi mesela. Hoş bu aralar tiyatroya da gidemiyorum. Daha önce girizgahta da belirttiğim gibi okul bu dönem ciddi anlamda yoğun ve ben derslerden kendimi kurtarabildiğim her anda biraz daha kafamı boşaltacak hatta açıkça söyleyeyim daha "niteliksiz" zaman geçirmek istiyorum okulda çok yoruluyorum. Kitap da kafamı boşaltıyor ama kitaplara kendimi kaptırırsam ders kitabı okumam eğer kitap okursam da bari ders kitabı olsun diyorum ne yazık ki. Tatillerde falan bol bol okumaya çalışıyorum ama okul varken pek kitap okuyamıyorum. Hal böyleyken bugün de Seyfi'yle sinemaya gittik; yine güzel vakit geçirelim, kafamız boşalsın maksadıyla (buradan komedi filmine gidecek zamanı bulup kitap okuyacak zamanı bulamayan kendime meşru bir zemin hazırlayıp faaliyetlerimi meşrulaştırmaya çalıştığım biliyorum ki gözlerden kaçmıyor) Türk yapımı bir komedi filmi olan Kocan Kadar Konuş filmine gittik ve ben şahsen beğendim cidden komikti bazı sahnelerde gülmekten karnıma ağrılar girdi. Bazı nahoş espriler de vardı mesela 'dönerse senindir'e "hayır ben pilaki istemiştim" diye cevap verildi. Bir kötü espri daha vardı galiba onun dışındakiler güzeldi, kahkaha attırmadıysa tebessüm ettirdi tebessüm ettirmediyse kahkaha attırdı. Annemin de seveceğini düşündüğüm için o filmi bir de annemle izlemek istiyorum hatta.
Ben daha önce de blog yazmıştım belki söylemişimdir, sonra orada yazdıklarıma bakıp ne kadar aptalca diyerek o blogu kapatmıştım. Bizim okulun adını yazınca da direkt o blog çıkıyormuş bizim alt dönemlerden bazıları oradan tanıyormuş beni bazıları takip ediyormuş. Orada devamlı kendimi geliştirmek istiyorum, şunu yapmak istiyorum, bunu yapmak istiyorum, şöyle kültürlü olacağım falan tarzı şeyler yazıyordu sonradan okuyunca o halim bana çok komik geldi böyle bir tuhaf. Tamam istiyorum da yani öyle ifade etmeseymişim keşke geliştirerek gösterseymişim. Neyse her şey bir tecrübe sonuç olarak, bunda da içimden geldiği gibi yazıyorum ama akibet tekerrür etmez umarım. Orada da aman sanki kim okuyacak diyordum sonra okulun adını verince herkes okumuş tabii. Bir de orada okuduğum kitapları inceleyip yorumlar yazıyordum ama sonra okuduğum kitapları da hiç beğenmedim. Joseph Conrad'ın Casus kitabı benim dönüm noktam oldu ve bu adam yazarsa diğerleri ne cümlesini kurdum gerçekten. Bu kadar etkileyici bir anlatım olamaz dedim. Ardından Elias Canetti'nin Körleşme'sini okudum, Sel yayınları geçtiğimiz günlerde yeni baskısını çıkarttı daha önce D&R'da falan yoktu kitap bende de eski baskısı var Payel diye bir yayınevinden çıkan ve ben o kitaba ciddi anlamda bayılıyorum, 5-6 kere tekrar okuyabilirim çok güzel bir kitap. O kitabı bildiğim için ve kitapçılarda da pek olmadığı için kendimi çok şanslı hissediyordum Sel yayınları gitti yeni baskı yaptı, sonra onu da almak istedim. Kitap fuarında da sormuştum ama kalmamıştı bir süre erteledim ben de nasılsa artık kitaba ulaşma sorunu kalmadı diye. Ben hazırlığa devam ederken 2. dönem okulu bırakmış ve bahar ve yaz ayları boyunca sürekli yeni kitap almıştım o dönem alıp da hala okumadığım bir sürü kitap var ve bir sürü derken 5-10 tane değil, 3 basamaklı bir sayı öyle söyleyeyim. Onları yavaş yavaş okuyup bitirmek ve yenilerini almak istiyorum, bitirmeden de sürekli yenisini alıyorum gerçi ama. Özellikle bazı kitaplar var mesela kitapçıya her girdiğimde Hasan Ali Yücel Klasikleri dizisinden bir tane kitap alabilirim, sevdiğim bazı yazarların kitaplarından her birini alabilirim onları sırf kütüphaneme katmak için de alabiliyorum bir gün okuyacağımı düşünerek. Diğer sevdiğim yazalar, Hermann Hesse mesela onun -tahmin edebileceğiniz üzere- Siddhartha kitabını, Bozkırkurdu'nu ve Öldürmeyeceksin kitabını okumuştum çok beğendim. Sadık Hidayet'in Kör Baykuş'unu okudum o kitap da beni neredeyse bir Casus kadar etkiledi hikayesi, anlatımı çok güzeldi. Burada kapsamlı incelemesini yapmak için tekrar okumam lazım o kitapları. Ama en azından mükemmel olduklarını ve herkesin okuması gerektiğini söyleyebilirim. Ya da edebiyatı seven herkes okusun diyebilirim. Gerçi sevmeyenler de okuyunca sever bence. Neyse bu uzunca paragrafta da hem eski blog maceramdan, hem yapmak istediklerimden hem de kitaplardan bahsetmiş oldum.
Spor ne durumda derseniz onu da son birkaç gündür yapamadım, yine dersler girdi araya eve geldiğimde dediğim gibi çok yorgun oluyorum. Finaller de bitsin düzenim tam olarak rayına oturacak diye umuyorum. Onda da neler yapacağımdan bahsedeyim hatta kısaca, öncelikle Jillian Michaels- 30 day shred her gün yapılacak, daha sonra brazil butt lift egzersizleri var youtube'da ve kalçayı inanılmaz güzel şekillendiriyorlar selülitleri falan yok ediyor o egzersizler yapılacak; daha sonra da kas uzatmak esnetmek açısından pilates ve yoga yapılacak ayrıca günlük faaliyetlerde bulunulacak tenis gibi, squash gibi veya yüzme gibi. En kötü akşamları yürüyüş yapılacak, bahar Ankara'ya bir türlü gelmedi bu sene ama havalar yakında ısınır nasılsa. Yazın akşamları yürümek de güzel oluyor. Belki göl kenarında bisiklet süreriz Seyfi'yle beraber. Böyle planlarım var.
Burada yaptıklarımdan daha çok planlarımdan bahsetmeyi seviyorum aslında ileride yapabilmişsem de o en güzeli oluyor. Güzel günlerde görüşmek dileğiyle.